Güncel

Denge Azadi | Saldırmak İçin Kürt’ün Adı Yeter!

"Suriye’de, Rusya ve ABD’nin frenlemesiyle Gire Spi ve Serekaniye ile sınırlı kalan “güvenli bölge” hayalinin Irak sınırında gerçekleşmesi daha zor ve uzak bir ihtimal gibi görünüyor"

TC’nin 15 Haziranda Güney Kürdistan (Başur)’a “Pençe-Kartal, Pençe-Kaplan” ismiyle başlattığı operasyonlar sivil halka dönük yapılan saldırılarla devam ediyor.

Karadan etkili olmayı başaramayan TSK, saldırılarını İHA ve SİHA’lar ile gerçekleştiriyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de “Ulusal Birlik” konusu kapsamında bir araya gelmesi planlanan Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS)’nin duyuru yaptığı tarihten bir gün önce operasyona başlanması ise hedefin ne olduğunu açıkça ortaya seriyor.

PYD’nin öncülüğünde gerçekleştirilmesi planlanmış olan bu mutabakatın, TC’nin hedef ve yoluna ters düştüğü için önünün kesilmek istendiği gayet açık.

TC; Suriye, Batı Kürdistan ve Libya’dan sonra hızını alamayarak Kürt ulusunun kazanımlarına saldırılarını hat safhada sürdürüyor. Neredeyse iç işlerine burnunu sokmadığı ülke, müdahil olmadığı bir karışıklık kalmayan, konu Kürtler olunca ise çok daha “hassas” algılara sahip olan TC, vakit kaybetmeden olayların aktörü olmaya çalışıyor.

Bugünlerde Başur’a yönelik gerçekleşen saldırılar, hala Suriye ve Rojava’da yapılan, yapılmaya çalışılan işgalin, ilhakın benzeri, hatta kopyasıdır. Köy boşaltmalar, sivillerin hedef alındığı saldırılar, “ulusal çıkarlarımızı koruyoruz” safsataları, saldırıların aynılığı gösteriyor. 2014 senesinde DAİŞ’in Şengal’e saldırıları sonucunda nasıl ki Ezidiler yerlerinden edilip, katledildiyse şimdi de TC katliamcı zihniyetini önümüze sererek Asuri köylerini boşaltıyor.

Farklı kaynaklara göre şimdiye kadar kırk ile yüz arasında hatta yüzü aşkın köy boşaltılmış durumda. Ayrıca Şengal, Mahmur mülteci kampı, Şeladize, Sida, Çemço, Heftanin, Zap-Avaşin ve Xakurke gibi yerler, “burada PKK var” bahanesiyle bombalanarak, sivillerin ölümüne de yol açıyor. Ayrıca köy boşaltmaların, saldırıların sebebi olarak gösterilip, yerel halk üzerinde PKK karşıtlığı yaratılmaya çalışılıyor.

Elbette ki TC’nin aktör olma savaşını tek başına yürüttüğünü söylemek pek mümkün değil. Bu saldırıları tek başına planlamadığı da, IKBY ile danışıklı dövüş başta olmak üzere, emperyalistlerden de onay alarak bu işe giriştiği hepimizin malumudur.

Özellikle Barzani Hükümetinin istihbarat açısından TC ile işbirliği içerisinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (kendi içerisinde birliği sağlamakta her zaman güçlük çeken Başur’daki iç çelişkiler, fikir ayrılıkları hem TC’ye hem de Kürt Özgürlük Hareketi’ne farklı yaklaşımları doğuruyor.)

IKBY dışında, Irak hükümeti de 30 sene sonra ilk defa saldırıların yaşandığı bölgeye yani sınırlara askerlerini konuşlandırdığını iddia etmiş ancak askerlerin sınırlardan daha uzak, farklı bölgelere gönderildiği açığa çıkmıştı. TC’nin yıllardır süren saldırıları karşısında kılını kıpırdatmayan Irak hükümetinin, şimdi de aynı şekilde hareket ettiği bu göstermelik hamlesiyle de görülmüştür.

Kürtlerle arası daha iyi olan Mustafa Kazımi’nin başbakan olması ile beraber, Irak hükümetinin eskiye nazaran daha sert tepkiler ve kınamalar ile sözünü söylemesi olağan iken, çok büyük bir karşı koyuş ile TC’nin karşısına dikilmesi ise epey güç gibi görünüyor.

Şimdiye kadar geçen süreçte, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan gibi Arap Birliği’nde yer alan ülkeler, TC’yi işgalci olarak nitelendirmiş ve ekonomik yaptırım uygulayabileceklerini belirtmiş olsalar da, bunun pratikte bir karşılığı olup olmayacağı büyük bir muamma.

Ortadoğu ülkeleri dışında Batı ülkeleri tarafından, görünürde TC için herhangi bir tehdit bulunmadığında hemfikir olunmasına karşın, operasyon başlatılması her zaman olduğu gibi, sadece “doğru bulmuyoruz” tepkileri ile karşılanıyor. Suriye ve Rojava’da üç maymunu oynayıp arada sırada ağzını açmaya yeltenenler belli ki kendilerine Başur için de aynı, iki yüzlü politik hattı çizmiş durumdalar.

Yani mevcut durumda ortaklık sadece sahada değil, sessizlik ve umursamazlıkla da vücut buluyor. Sadece “endişe” duymakla yetinerek, kenardan olacakları izleyen Avrupa ülkeleri, ABD, Rusya gibi emperyalistler, kuşkusuz ki yaratılan ve yaratılacak olan yıkımın en büyük sorumlularındandır.

Tekrar TC’ye ve Kürtlerle alıp veremediğinin ne olduğuna dönecek olursak, operasyonun başlatıldığı tarih en başta da söylediğimiz gibi gayet manidar. “Sınırlarımız tehlikede”, “ülkenin birlik ve bütünlüğü”, “bölücülük” gibi hazır kalıpları sürekli olarak öne süren, Kürt ulusal birliğini kendine en büyük tehdit olarak gören, iç ve dış siyasete katılımını bu korku ve endişe üzerinden şekillendiren TC, bu sefer de aynı mavalı okuyarak Başur’a saldırmış oldu.

Bildiğimiz gibi Libya ve Suriye’de peş peşe darbeler alan TC’nin Fırat-Dicle arasında “güvenlik koridoru(!)” kurma hayalleri Irak ile olan sınırları da kapsıyor. Yani Kürtlerin olduğu her alan bu hayale dahil. Ancak Suriye’de, Rusya ve ABD’nin frenlemesiyle Gire Spi ve Serekaniye ile sınırlı kalan “güvenli bölge” hayalinin Irak sınırında gerçekleşmesi daha zor ve uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Önümüzdeki süreç pek tabi Irak, IKBY gibi söz sahibi olan bölge otoritelerinin tavrı ile ilişkili olarak şekillenecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu