GüncelManşet

(Makale)Kültür ve sanat üzerine…

Kültür sanat söylemi hemen hemen her yerde duyduğumuz, okuduğumuz ve kullandığımız bir kavramdır. Bu kavramı bir bütün halinde telaffuz edip yine bir bütün halinde düşünürüz. Fakat üzerine bir şeyler düşünülüp yazılacaksa öncelikle her iki kavramı da ayrı bir şekilde ele alıp anlatmak daha doğru olacaktır.

Kültür nedir?

Kısaca bahsetmek gerekirse çoğu kaynaklar da bir toplumun tarihsel süreç içerisinde üretip kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve manevi özelliklerin bütüne verilen isimdir. Bundan dolayı da her toplum kendi özellikleri ile göze çarpar ve farklılığını yansıtır. Bu kısa sözlüksel kavramlar, konu hakkında az çok fikir sahibi olmamız ve bir şeyler söyleyebilmemiz için yeterlidir.

Tanımlardan yola çıktığımızda dikkat çekici olan noktaları da sorgulayıp açığa çıkarmak gerekir. Kültür tarihsel bir süreç içerisinde yoğruluyorsa ve asırları devirerek geliyorsa sürekli olarak yenileniyor, güncelleniyor ve kendisini geliştirerek devam ediyor olmalı. İşte tam da can alıcı noktası burada ortaya çıkıyor. Çünkü yaşadığımız zaman içerisinde gelişmesi güncellenmesi gereken kültür yer yer tökezliyor ve kimi zaman da önüne set örülmüş bir vaziyet haline bürünüyor. Bahsedilen durumda yine ortaya çıkan diğer bir can alıcı nokta ise kuşakları deviren bu kavramın nasıl bu hale geldiği sorusunu beraberinde getiriyor. Bu soruyu sorduğumuz da ise yine adını duyunca hiç şaşırmadığımız mevcut devlet sistemleri karşımıza çıkıyor. Her bir sorunu çelişkiyi önümüze koyan sistem, tarihsel rolünden tabii ki de taviz vermeden her sorunda olduğu gibi bu sorunda da kendisini ortaya koyuyor.

Sistem kültürü nasıl etkiler?

En gerilere dönecek olursak eğer, bu kavramın oluşum süreci ilkel-komünal topluma kadar uzanmakta ve esas olarak temelindeki sağlamlığı buradan almaktadır. Fakat yönetim şekli değişmeye başladığında ve komünal yaşam terk edildiğinde, günümüze uzanan kültürel değişimler birçok otoritenin sancılı darbelerinden nasibini almış ve bugün sistemleşen baskılardan, yok saymalardan, dayatmalardan dolayı bahsettiğimiz konuma gelmiştir .

Ve bugün her yerde dillendirdiğimiz yozlaştırma politikası (silahı) kültürden doğru geniş bir şekilde yüzümüze doğrultulmuş ve bizleri teslim almaktan doğru binbir türlü kandırmaca ile donatılmıştır .

Var olan sistemler kültürel algıyı yok edip yavaş yavaş kendi kültürünü dayatmakta ve bir zaman sonra tamamen kendini ortaya koyma çabasındadır. İşte buradan doğru baktığımız da yok olmamak ve kültürel teslimiyete boyun eğmemek için Devrimci Kültür dediğimiz olgu kendisini zorunlu olarak ortaya çıkarıyor. Bunun sonrasında doğal olarak şu soru ortaya çıkabilir; Peki neden Devrimci Kültür?

Devrimci kültür denilen olgu isminden de aldığı anlamda birebir somutlaşıyor. Devrimci kültür yok etmek üzerine değil tam tersine varolan kültürü geliştirmek üzerinden yola çıkar. Eğer ki gelişim bu sürecin en önemli halkasıysa tam olarak tarihsel misyonunu bozmadan devam ettirmesini sağlar. Devrimci kültür halkın çıkarlarını esas alarak ilerler ve bu yüzden gelişim yine kültür kavramını köklerinden koparmayıp ona hayat vermeye kendi özünden beslenmesine önem verir.

Özellikle bu konuda halkı katma ve onunla birlikte hareket etme misyonundan kaynaklı hiç bir şekilde önüne set çekmez ve tam tersine kolektif yaşamdan ötürü bu görevin öncülerini bizzat temsil eden toplum içerisinden ortaya çıkarır. Bu yüzden kültür konusu ele alındığında Devrimci Kültür es geçilmemeli ve bizzat vurgulanması gereken en önemli nokta haline gelmelidir.

Sanat nedir?

Yine sözlüksel tanımlarla baktığımızda duygunun düşüncenin belli estetik kaygılarla müzik, resim, tiyatro, şiir vb. birçok sanat dalıyla dışa vurumudur. Kültürü toplumdan doğru ele alıp anlatırken sanatı daha çok kişilerden doğru yani yaratıcısı olan “sanatçı”dan doğru bireysel olarak ele almak gerekiyor. Bu ele alış kişileri toplumdan ayrı tutmak değil tabii ki. Çünkü bahsedilen bireylerin yaptığı sanat, varolduğu toplumun aynası olma özelliğini taşımaktadır. Peki nasıl oluyor da bu özelliği taşıyor diye sorduğumuzda karşımıza çıkacak ilk cevap bireyden doğru ortaya çıkan üretimin hiçbir şekilde toplumdan kopuk olmadığı gerçekliğidir. Bu gerçeklik de sanatın her koşulda toplumsal süreç ve gelişimle bağlantılı olduğunun somut kanıtıdır. Hemen hemen her tartışma da açığa çıkan sanat halk için mi? sanat için mi? sorularına da yine bir cevap niteliğindedir. Birey sanatını sanat için dahi üretmiş ola bile yine halka hizmet etmeli hatta olumlu veya olumsuz bir şekilde etmektedir.

Halktan kopuk olması düşünülemeyen sanatı halkın çıkarları doğrultusunda kullanmak ve geliştirmek yine içerisinde doğal olarak devrimci bir özü barındırmaktadır. Bu yüzden kültür başlığı altında devrimci özle bahsedilen ve dikkat çekilen anlatım aynı şekilde sanat kavramını da Devrimci Sanat olarak düşünüp özdeşleştirdiğimizde bizi aynı sonuca taşıyacaktır.

Kültür-Sanat Kaynaşması

Her iki kavramı da kısaca anlatıp değerlendirdikten sonra bu iki kavramın birbiriyle olan kaynaşmasını da kısaca özetlemenin faydası olacaktır. Kavramsal olarak açıklamaları birbirinden farklı görünse de kültür ve sanat kavramı varlığını aynı damardan yani toplumdan almaktadır ve buradan doğru hayat bulmaktadır. Dolayısıyla kaynağı halk olduğu için ağır bir misyona da sahiptir. Günümüz koşullarıyla değerlendirdiğimizde toplum kültürünün vazgeçilmez bir öznesi olarak sanat’ı ortaya koymuştur.

Yaşadığımız coğrafyada nereye gidersek gidelim kültüre ait en geniş miras sanatsal olarak sunulmuş ve adeta kültür “sanata sarılarak” muhafaza edilmiştir. T. Kürdistanı’nda dengbejlik geleneği ile sözlü kültür yaşatılırken halk oyunları ile de aşiret kavgaları, ağalık düzeni, ekin biçme vb. birçok durum bu şekilde anlatılarak güzel bir örnek teşkil etmektedir. Yine diğer bölgelerde ozanlık-aşıklık geleneği, halk oyunları, masallar, oyunlar aynı şekilde örnek olarak karşımıza çıkmakta. İşte böylesi bir zeminde bu iki kavram asla birbirinden ayrı düşünülmüyor ve her iki kavram tek bir söylemde anlam kazanıyor…

Festivaller ve Kültür-Sanat

Kavramlara dair kısa bir açıklama getirdikten sonra birçok mahallede düzenlenen festivaller üzerine bir şeyler söylemek yerinde olacaktır. Bilindiği üzere belli başlı mahallelerde halk festivalleri düzenlenmekte ve buradan doğru halkla çeşitli sanatçılar paneller ve konuşmacılar ile yakınlaşma ve birlik sağlanmaktadır. Öncelikle neden önemli bu festivaller bunu ortaya koymak gerekiyor.

Bilindiği üzere bu festivaller ezilen emekçi kitlelerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde düzenleniyor. Gün boyu işe giden veya işsizliğin yarattığı boşluğa savrulan insanların doğru düzgün bir kültürel sanatsal aktivitesi bulunmamakta. İşten evine gelen emekçiler zaten günün verdiği yorgunlukla ve sonrasındaki trafik çilesiyle birlikte bütün enerjisini tüketmekte ve eve gittiğinde ise yalnızca biraz zaman geçirip uyumayı planlamaktadır. Aynı şekilde işsizlikle boğuşan ve umutsuzca karamsarlığa sürüklenen diğer kesim ise yine öncelik olarak bu durumu görmemekte ve hiçbir şekilde bu tarz aktivitelere katılamamakta.

Bundan ötürü mahallelerde yapılan ve çeşitli sanatçıların geldiği festivaller çok ama çok önemli bir yerde durmaktadır. En basit ve en duru haliyle baktığımızda işte bu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Biraz daha genişlettiğimizde ise zaten halkın gidip oturmak istediği yerlerde tamamen yoz kültüre göbekten bağlanmış ve kültürün sanatın özünden uzaklaştırılıp mezeleştiği, kâr etmek amaçlı sunulduğu, bundan ötürü de içinin tamamen boşaltılıp tüketime dayalı bir şekle sokulduğu mekanlar haline gelmiştir. İşte bundan ötürü devrimci kültür-sanat anlayışının hakim kılınmaya çalışılması ve buna bağlı ilkelerle halka bir şeyler sunulması ihtiyacından ötürü mahalle festivalleri yaygınlaştırılmalı ve halkla birlikte sağlamca örülmelidir.

Festivaller halka ulaşmanın en güzel yollarından biridir. Birçok sorun (barınma, yozlaşma, çeteleşme vb.) bu festivallerde dillendirilir ve toplum bilincinde canlı tutularak çözüm arama yolunda ortak mesajlarla sloganlaşır. Doğru temelde ele alındığında en güçlü örgütlülükler buradan doğru ortaya çıkar. Bu zeminden ortaya çıkacak örgütlükler de mahalle kültürünü geliştirmede sağlam ve kalıcı adımları kolaylaştırarak yaygınlaştırmanın temeli haline gelecektir. Festivallere yaklaşım da bu temelden olmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir. “Yoz Kültüre Karşı Halk Kültürünü Yükselt” sloganı şiar haline getirilerek atılan her pratik adım bahsedilen bütün meseleleri çözmede ve doğru hareket tarzını oturtmada bizleri hedeflenen sonuca kolayca ulaştıracaktır. Bu yüzden devrimci halk kültürünü yaymak amacıyla bilinci kuşanarak varolan bütün mahallelerde aynı şiarı vurgulamalıyız.

Yoz Kültüre Karşı Halk Kültürünü Yükseltelim Dayanışmayı Büyütelim!

(Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu